21 Mayıs 2017 Pazar

Hattat Fahreddin Bilgiç

Adıyaman Merkezde 10 Haziran 1928 yılında dünyaya gelen Mehmed Fahreddin Bilgiç, bir buçuk, iki yaşındayken, henüz 20 yaşında olan babası Mustafa Bey’i kaybetmiştir. Babasına dair çok fazla bir şey hatırlamayan Fahreddîn Bey, Habib Bey ismindeki ağabeyi ile birlikte Şer’iyye Baş Kâtipliği yapmış olan dedeleri Mehmet Sâdi Bey’in yanında büyümüşlerdir. Henüz dört yaşındayken ailesi Kâhta’nın Akçalı Köyüne taşınmıştır. İlkokula Kâhta’nın Narince Nahiyesi’nde başlamış, beşinci sınıfı Adıyaman’da tamamlamıştır. Bu arada ortaokulu ise dışarıdan vermiştir.
Fahreddin Bey, kendisinin ifadesine göre daha ilkokul çağlarında resim sanatına oldukça fazla bir ilgi duymaktaymış. Zira gördüğü her şeyi resmini yapabilen Fahreddin Bey, daha ilkokul birinci sınıftayken beşinci sınıf öğrencilerinden çok daha güzel resimler çizebilmekteymiş. Yazı yazmaya ise dört, beş yaşlarında, okumasını bilmediği halde gördüğü yazıları taklit ederek başlamış.
Onun resme ve güzel yazıya kabiliyetinin olduğunu dedesi anlamış ve torununu yönlendirmeye başlamıştır. Mehmet Sâdi Bey, diğer torunlarıyla birlikte başka çocuklara da “Yâ Fettâh, Yâ Allâh” gibi ifadeleri söyleyerek kurşun kalemle bunları yazmalarını istermiş, tabii olarak Fahreddin Bey diğerlerinden çok daha güzel yazılar yazarmış. Dedesi gençliğinde torununa yazısının güzelliğini devamlı vurgulayarak bir Kur’ân-ı Kerîm yazmasını tenbihlemiş ise de ne var ki Fahreddin Bey, dedesinin sağlığındayken onun istemiş olduğu gibi bir Kur’ân-ı Kerîm yazamamıştır.
İlginçtir ki Fahreddin Bey’in hiç hocası olmamıştır. O, tamamen etrafında gördüğü ve bulabildiği yazıları taklitle kendi yazısını geliştirmiştir. Eskilerin tabiriyle tamamen hüdâ-yı nâbit bir halde hat sanatını geliştirmiş ender kimselerden birisidir. O, Hâfız Osman Kur’ân’ına, Mevlitlere ve Niyâzî-i Mısrî’nin Dîvânı’na bakarak kendi yazısını ilerletmiştir.
1948 yılında askerlik vazifesi için İstanbul’a giden Fahreddin Bey, burada iki buçuk yıl askerlik vazifesi yapmıştır. Necip Fazıl Kısakürek’le ahbaplığı olan bir asker arkadaşı vasıtasıyla, o vakitler karalamış olduğu bir şiiri, büyük şaire göstermiştir. Necip Fâzıl, Fahreddin Bey’in bu şiirini çok beğenmiş ve sadece bir yerini düzeltme ihtiyacı hissetmiştir. Ayrıca Anadolu’nun bağrından çıkan bu gencin yazmış olduğu bu şiirine de hayret etmiştir.
Fahreddin Bey, askerlik sonrasında da hat çalışmalarına devam etmiştir. Fakat bu çalışmalar daha çok kendisini geliştirmeye yönelik olup, özellikle piyasaya yönelik bir gayreti olmamıştır.
İlk memuriyet hayatına henüz yirmi üç yaşındayken imam-hatiplikle başlayan Fahreddin Bey, Adıyaman Merkez’de Çarşı Camii olarak bilinen ve Abdülğanî Nablusî Efendi’nin gayretleriyle yaptırılan caminin içerisine cam üzerine Aşere-i Mübeşşere, Peygamber Efendimizin İsm-i Şerifleri ve Besmele gibi muhtelif yazılar yazmıştır.
İlk memuriyet hayatına henüz yirmi üç yaşındayken imam-hatiplikle başlayan Fahreddin Bey, Adıyaman Merkez’de Çarşı Camii olarak bilinen ve Abdülğanî Nablusî Efendi’nin gayretleriyle yaptırılan caminin içerisine cam üzerine Aşere-i Mübeşşere, Peygamber Efendimizin İsm-i Şerifleri ve Besmele gibi muhtelif yazılar yazmıştır.
Askerliği bitirip memuriyete atandıktan sonra Sabiha Hanım’la evlenmiş olan Fahreddin Bey’in bu evliliğinden beş kız ve dört erkek evladı olmuştur. Oğullarından Veysel Bey de babasının yolundan gitmekte ve hat sanatıyla uğraşmaktadır.
Fahreddin Bey, imamlıktan sonra Mâliye’ye geçmiş ve 1978 yılı Nisan ayında emekli oluncaya kadar bu işte çalışmıştır. Memuriyet hayatı boyunca, işten geldikten sonra evindeki masasına geçip, hat meşk etmiştir. Bu arada onun piyasaya yönelik ilk yazıları Diyarbakır’a olmuştur. Bunun da oldukça ilginç bir hikâyesi vardır. Fahreddin Bey, 1974 yılında oğlunu Diyarbakır’da bir liseye kayıt için götürdüğünde, saati bozulmuş ve tamir ettirmek için bir saatçiye uğraması gerekmiştir. Saatini tamir ettirirken dükkândaki hat levhalarını ilgiyle inceleyen Fahreddin Bey’in bu durumu, saatçi tarafından fark edilmiştir. Saatçi Fahreddin Bey’e hat sanatıyla ilgilenip ilgilenmediğini sormuş ve ondan olumlu cevap alınca, onu bir kitapçı komşusunun yanına götürmüştür. Bu şahıs Kısmet Kitabevi sahibi Mehmet Acet’tir. Mehmet Bey, Fahreddin Bey’den bir iki numune yazmasını istemiş, müteakiben de o gün orada Fahreddin Bey’e dört ya da beş kitap yazımı siparişi verilmiştir. Fahreddin Bey, daha sonra da İstanbul’dan bir başka kitabevine yazılar yazacaktır.
Fahreddin Bey, meşhur Hattat Hâmid’le 1977 yılında İstanbul’da Cağaloğlu’ndaki Reşid Efendi Hanı’nın ikinci katındaki izbe bir hücrede karşılaşmıştır. Hocamızın anlattıklarına göre Hattât Hâmid, orada yatıyor, oturuyor ve çalışıyormuş. Fahreddin Bey, yanında götürdüğü bazı çalışmalarını Hattat Hâmid’e göstermiştir. Hattat Hâmid,  Fahreddin Bey’in yazılarını incelemiştir. Bu arada Hattat Hâmid, Fahreddin Bey’e “Pekâlâ, bir yazı yazın da göreyim” demiş ve bunun üzerine de hemen bir yazı yazmıştır. Fahreddin Bey’in anlattıklarına göre o esnada Hattat Hâmid’in yanında -hocamız onun kızı olduğunu söylediği- bir hanım bulunmaktadır. Bu hanım, Hattat Hâmid’e Fahreddin Bey’in icâzeti hak edip etmediğini sormuş? Hattat Hâmid de onun hak ettiğini söylemiştir. Böylece Fahreddin Bey, Hâttat Hâmid’den icâzetini almıştır. Müteakiben Fahreddin Bey, Hattat Hâmid Bey’in öğrencisi olduğunu, yazmış olduğu birçok yazısında belirtecektir.
Bir hattat için en büyük bahtiyarlık, herhalde baştan sona kadar bir Kur’ân-ı Kerîm yazabilmektir. Dedesinin tavsiyeleri yerini bulacak ve Fahreddin Bey, tevâfuklu Kur’ân-ı Kerîm’in yazımını, 1980 yılında Adıyaman’da tam bir yıl içerisinde bitirecektir. Bu Kur’ân-ı Kerîm, Sıddık Dursun isimli bir şahıs için yazılmış olup, müteakiben de 1403/1983 yılında İstanbul’da basımı gerçekleştirilecektir.
Fahreddin Bey, müteakiben 1983 yılında Ankara’ya taşınmıştır. Aslında daha öncesinde hemen emekli olduktan sonra Kültür Bakanlığı tarafından Ankara’da sözleşmeli personel olarak istihdam edilmesi planlanmış, fakat ne var ki bu mümkün olmamıştır.
İlk Kur’ân’ını yazdıktan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kendisinden Resm-i Osmânî tarzında bir Kur’an-ı Kerîm daha yazması istenmiş, bunun üzerine Fahreddin Bey, bu Kur’ân-ı da tam yedi ayda yazıp bitirmiştir. Kurum tarafından 1405/1985 yılında bastırılmış olan bu Kur’ân-ı Kerim, halen Diyânet İşleri Başkanlığı’nda mahfuzdur.
İyi derecede Arapça ve Farsça bilen Hattat Muhammed Fahreddin Bilgiç öğrencilerinin isteği üzerine Farsça, Feridüddîn Attâr’ın Pendnâme’sini de okutuyordu
Yazılarında Fahrî imzasını kullanan Fahreddin Bey, rik’a, nesih, sülüs, ta’lik gibi muhtelif yazı çeşitlerinde pek çok yazı kaleme almış olup, yukarıda zikrettiğimiz gibi biri tevâfuklu olmak üzere iki Kur’ân-ı Kerîm’inin dışında, Evrâd-ı Fethiyye, (Ankara 2006 ve 2008) gibi dua mecmuaları, Elif Be Cüzü, ilmihal kitapları, hilyeler, muhtelif sülüs levhalar, kitap kapakları ile Özelif Sitesi Camii ve bazı camilerin hatlarını ve de muhtelif mezar taşlarının yazılarını yazmıştır. Ayrıca tespit edebildiğimiz kadarıyla Fahreddin Bey’in bir yazısı, I. Devlet Türk Süsleme Sanatları Sergisi’nde sergilenmiş ve bu sergiye katılan eserler Kültür Bakanlığı’nca müteakiben bastırılmıştır.
Yıllarca öğrencilerine örnek bir ahlâk, gayret ve muhabbetle ders veren Hattat Muhammed Fahreddin Bilgiç, çok sevdiği hüsn-i hat dalında yetiştirip icâzet verdiği talebelerini bırakarak, 12 Aralık 2013 tarihinde Hakk’a yürümüş ve naaşı memleketi olan Adıyaman’da toprağa verilmiştir.

Dr. Necmi Atik


Sayın Aydın, Başbuğ tarafından gönderilen hattata ait iki eserin fotoğrafları ektedir.Mustafa ÜZEL





Hattat Nazmi Bey

Hattat Nazmi Bey,ne yazık ki bu hattatdan Sayın Yüksel Türk tarafından haberim oldu,1905 yılına kadar çıkan bir pul serisinin klişelerini bu hattatın hâk ettiğinden başka bir bilgi bulamadım.Mustafa ÜZEL