12 Aralık 2015 Cumartesi

Hattat Katipzade Mehmed Refi bin Mustafa

Hattat Katipzade Mehmed Refi bin Mustafa,[ö. 1183 / 1769].Aynı zamanda devrinin tanınmış bir doktoru olan hattat, İstanbulludur. Babası Mustafa Divan-ı Hümayun katiplerinden olduğu için kendisi, hem hekimlikte hem de hattatlıkta “Katibzade” diye şöhret bulmuştur. Tıp tahsilini nerede yaptığını bilmiyoruz. Herhalde bu tahsili medresede klasik bilgileri öğrenirken yapmış olmalıdır. Mafsal ağrılarından bahseden Evcau’l-Mefasil adlı risalesinin mukaddemesinden öğrendiğimize göre tıb ile meşgul olmaya pek genç yaşında başlamıştır. 1126/1714’te sarayın hususi tabibi olan Katibzade, bu tarihten sonra muhtelif hizmetlerde bulunmuş 1169/1756’da Rumeli Kazaskeri, 1170/1757’de saray doktorlarının reisi (Hekim-başı) 1171/1758’de İstanbul Kadısı, 1172/1759’da Anadolu Kazaskeri, 1175/1762’de Rumeli Kazaskeri olmuştur. 1177/1764’te bu vazifeden ayrıldıktan sonra vefatına kadar resmi bir vazifede bulunmamıştır.Fatih Sultan Mehmed’in zamanından sonra 39. Hekimbaşı olan Katibzade’nin ilmi çalışmaları bilhassa tıb sahasına inhisar etmiştir. Bugün elimizde 5 tıbbi risalesi vardır. Bunlar ciğer hastalıklarına, mafsal ağrılarına, mesane, panzehir ve cinsi bilgilere dairdir.Katibzade Mehmed Refi Efendi’nin Osmanlı-Türk tıbbına hizmetleri çoktur. Hekimbaşıların vazifesi Osmanlı İmparatorluğu’nun sıhhat işlerini yürütmekti. Yani Hekimbaşıların bugünkü sağlık bakanlığına tekabül eden bir rütbe olduğu düşünülürse onun Osmanlı-Türk tıbbındaki ehemmiyeti daha iyi anlaşılır. Hekimbaşılıkta seleflerinin yolunda yürüyen Katibzade, bir taraftan tıbbi eserler yazmış ve devlet işlerini yürütmüş diğer taraftan da güzel sanatların bir kolu olan hattatlıkla da meşgul olmuştur.Anlaşıldığına göre Katibzade, medrese tahsili sırasında güzel yazı yazmaya da merak etmiş ve bilhassa nesta’lik’te zamanla terakki ederek hat tarihinin mühim simalarından biri olmuştur. Aklam-ı sitte’yi öğrenmiş ve yazmış ise de asıl şöhreti nesta’liktedir. Altı çeşit yazıyı Kevkeb Hafız Mehmed Efendi’den öğrenmiş, fakat icazetnamesini Eğrikapılı Ebulkasım Hoca Mehmed Rasim Efendi’den [ö. 1168/1755-1756] almıştır (1740). Aynı yıl, Rasim Efendi’de Katibzade’den nesta’lik yazıdan icazetname alarak birbirlerine hoca ve talebe olmuşlardır. Nesta’lik’i ise yukarıda adı geçen devrinin tanınmış ustaları Durmuşzade Ahmed ve Kazasker Abdulbaki Arif Efendi’lerden öğrenmiştir.Katibzade’nin sülüs ve nesih yazılarıyla yazılmış yazıları pek enderdir. Biz bu yazılarla yazılmış bir numuneye TSMK’de GY.320no.’lu albümde rastladık. Elde mevcut yazılarının hepsi hemen nesta’lik olarak yazılanlardandır. Kağıt üzerine yazılı bazı yazı numuneleri TSMK’de ve hususi koleksiyonlardadır.Celi nesta’likleri ise İstanbul’da bazı yapıların üzerinde bulunmaktadır. Bunların en meşhurları şunlardır: Saraçhanebaşı’nda Amcazade Hüseyin Paşa Darulhadis Medresesi kapısı yanına bitişik olan Şeyhülislam Mustafa Efendi Çeşmesi’nin kitabesi, Nur-ı Osmaniye Camii Medresesi’nin kitabesi.Onun divani adlı yazıyı da oldukça güzel bir şekilde yazdığını İstanbul’da Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü’nde divani ile yazılmış iki satırlık bir tezkiresinden öğreniyoruz.Katibzade’den birçok kimse istifade etmiştir ki bunların arasında bilhassa Eğrikapılı Rasim ile Dedezade Seyyid Mehmed b. Said b. Mustafa en tanınmış hattatlardandır. Ayrıca ileriki sahifelerde bahsedeceğimiz meşhur Yesari Mehmed Es’as Efendi da Katibzade’den icazet alanlar arasında bulunmaktadır. Tabipliği cihetiyle “Reisü’l-etibba, Reisü’l- etibba-i şehriyari” gibi lakaplarla anılan hattat, güzel yazı sanatında da “İmadu’r Rum” yani “Anadolu’nun İmadı” lakabıyla meşhur olmuştur. Böyle anılmasının sebebi İmad ile mukayese edilmesinden ileri gelmektedir. Yani İmad İran’da nasıl meşhur olmuşsa, Katibzade de o şekilde Türkiye’de meşhur olmuş ve nesta’lik yazıyı onun kadar maharetle yazmış ve hattatlar arasında bu unvana layık görülmüştür.O, bu yazıda kendinden sonra teessüs edecek olan Türk nesta’lik üslubunun öncüsü sayılır. Yazıları dikkatle tedkik edilirse harflarinde Türk üslubunun belirtileri sezilir. Bilhassa bu husus “dal, mim ve vav” harflerinde barizdir.ayrıca uzatılma kabiliyeti olan harflerin mesafelerindeki ayniyet, yani ölçülerinin aynı oluşu ile aşağıya inişlerindeki mesafelerin takriben aynı ölçüler dahilinde bulunuşu da kendisinden sonra kat’i kaidelere sahip olacak olan Türk nesta’lik yazısını hatıra getirir. Yukarıda bahsettiğimiz Şeyhülislam Seyyid Mustafa Efendi Çeşmesi ‘nin kitabesi de bu sözlerimizi teyid etmektedir. Kitabede hattatın imzası, harici tesirler dolayısıyla okunamaz duruma gelmek üzeredir. Tarihi 1152/1739’dur. Kısaca söylemek lazım gelirse bu yazıda Türk zevki, onun ile yavaş yavaş kendini hissettirmeğe başlamıştır.Şiir ile de meşgul olan hattat önce Said sonra da Refi mahlasını kullanmıştır. Şairlein hayatından bahseden Ramis Tezkiresi’ne göre Katibzade, tasavvufa da meyletmiş olup Gülşeni tarikatine mensuptur.

Hattatın bir meşki ektedir.Mustafa ÜZEL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder